Bir mimarın ellerinden çıkan yapı nasıl zamana meydan okuyorsa, ustalıkla tasarlanan bir takı da aynı şekilde kendi hikâyesini yazar. Mimaride olduğu gibi, takı tasarımında da her çizgi, her oran ve her detay; dengeyi ve uyumu arar. Piano Jewellery’nin tasarımları da tam bu anlayışla şekillenir. Her parça, estetik bir hesaplamanın ve duygusal bir zarafetin sonucudur.
Altının sıcak tonları, pırlantanın ışığıyla birleştiğinde ortaya çıkan ahenk; bir yapının ışıkla kurduğu ilişkiden farksızdır. Piano Jewellery, bu dengeyi her koleksiyonunda ustalıkla yansıtır. Gaudi Koleksiyonu’nun organik hatları, Azzuro’nun dingin tonları, Lumina’nın ışık oyunları ya da Cubic’in geometrik form dili… Hepsi farklı ama aynı sanat anlayışının parçalarıdır.
Piano Jewellery’de bir yüzük, bir küpe ya da bir bileklik yalnızca bir aksesuar değildir. Her biri, formun zarafetle buluştuğu küçük bir sanat eseridir. Tasarım süreci, tıpkı bir mimarın çizim masasındaki yolculuk gibidir: oran, ışık, denge ve duygunun kusursuz birleşimi.
Her kıvrımda emeğin izini, her taşta inceliğin yansımasını bulursunuz. Çünkü Piano Jewellery için takı, sadece parlamak değil; bir hikâyeyi taşımaktır. Kadının gücünü, zarafetini ve özgün duruşunu bir mimari eserin sağlamlığıyla birleştirir.
Ve sonunda ortaya çıkan şey yalnızca bir mücevher değil, sizi sanatın bir parçası yapan bir formdur.
Bazı yapılar şehirleri süsler, bazıları ise sizi.